Makaleler

Kitapligimi incelerken bir zamanlar okudugum kitaplarda aldigim notlar farkli yerlerde, zamanlarda, farkli sekillerde ve renklerde alti çizilmis olan cümleler ve paragraflarla karsilastim. Her an degisiyor, gelisiyor ve büyüyorum. 

Altini çizdigim cümleler o animin kosullarini, duygularini, ilgimi çeken manzarayi isaret ediyordu. Kendi varligima ait sorgularimdan, kendime ait anlam arayisindan, hayata dünyaya açilan anlama kadar birçok arayistan  geçmis, kendime cümleler seçmisim. Simdi neresindeyim, alti çizili cümlem ne, nereye varmisim, nerede yokmusum, ne olmus da varmisim, ne olmus da yokmusum, ve su an bu varolustan memnun muyum gibi sorulara gelince; ihtiyacim oymus ki bir toparlayasim gelmis. 

Varolusçuluk veya varolusun tanimi ile ilgili arastirmalar yaptigimizda birçok karsiliklar çikabilmektedir. Weil’e göre bir bunalim olarak tanimlanan varolus, Mounier’e göre umutsuzluktur. Ayni sekilde Marcel’e göre varolus özgürlük, Wahl’a göre baskaldiristir ( Sartre, 1985: 7 ).  Tüm bu karsiliklar bir tanimdan çok duygusal karsiliklar olarak degerlendirilebilir, üstelik düsünürlerin kendi fenomenolojileri kapsaminda. Sartre’a göre “insan önce vardir; sonra söyle ya da böyle olur. Çünkü o özünü kendi yaratir. Bu belirlenme yolu hiç kapanmaz her zaman açiktir”( Sartre, 1985: 8 ). Bu kapsamda bakilidiginda Sartre’inda tanimdan ziyade savunmaya yaklasan karsiligi “varolus özden önce gelir” deyisiyle birçok tartismayi da beraberinde getirmistir. Kimi düsünürler varolusçulugun tanimlanamaz oldugunu ileri sürerler. Neticede hepsinin ortak fikri varolusun bir düsünce biçimi, özel bir davranis, ruhsal bir akim oldugu noktasinda birlesir. 

Birseyin tanimlanamamasi yok oldugunu göstermeyecektir, hatta yok olmanin da bir varlik belirtisi olarak kabul edilebilecegini düsünüyorum. Psikodrama deneyimlerimin birinde içimdeki bosluk duygusundan bahsetmistim; tanimlayamadigim ama birseydi ve oradaydi. Orada “olmayan birsey belki de hiçbirsey var” dedigimi hairliyorum. Sanirim varolusu ve varolusçulugu da bir tanimdan ziyade kökenleri, belirtileri, kavramlari, kaynaklari ve özellikleriyle bir arada anlamaya çalismak tanimlama gayretinden daha anlamli olacaktir. 

Varolusçuluk akiminin öncülerinden olan Sartre varolusçuluk kapsami içinde insani incelerken “ geçmissiz, desteksiz, yapayalniz bir varlik” olarak tanimlar yapmistir. Daha ileriye giderek “ tarih denen arabaya hayvanca kosulmus, savasi ve ölümü bekleyen bir varlik” olarak da tanimini devam ettirmistir ( Sartre, 1985: 10 ).

Varolusçuluk bu söylemlerle insanin yalnizligini bir sekilde yansitan ama ayni zamanda buna tepki gösteren ve büyümeyi isaret eden bir akim olmus gibi görünüyor. Varolusçu yazarlar kisilerin yalnizligini bunaltisini, boguntusunu belirterek, onlarin bu yönde kendini tanimasini, özünü yaratmasini, benligini kazanmasini gerektigine dikkat çekerler. Bu görüsün en net söylemlerinden biri bence Sartre’in kitabinda ( Sartre, 1985: 11 ) altini çizdigim sözdür; “Madem ki insanoglu dünyaya atilmistir, kendi basina birakilmistir; öyleyse yaptiklarindan sorumludur. Nitekim o kendini nasil kurarsa öyle olacaktir. Tasarilarina, seçimlerine, eylemlerine göre varligina bir öz kazandiracaktir. Edimleriyle kendini gerçeklestirecektir; gerçeklestirmelidir”. 

Kisisel gelisime, psikolojiye ve felsefeye ilgi duyanlarin sikça sorduklari sorulardan biridir; “hayatin anlami ve amaci ne”? Aslinda bu sorgu bizi, bilimimizi, psikoterapiyi zenginlestirmis ve çesitlendirmistir. Amaç bir sekilde niyet, hedef ve isleve gönderme yapan bir kavramken anlam ise kisinin herhangi bi yasantiyla ilgili içinde bulundugu durumun önemine isaret eder ( Yalom, 1999: 675 ). 

Camus ve Sartre için önemli olan insanin kendi anlamini icat etmesi ve kendini tamamen bu anlami gerçeklestirmeye adamasidir. Bu durum, Allport’un dedigi gibi “bütün kalbiyle” hareket etmesini gerektirmektedir (Yalom, 1999: 675 ). 

Sartre’in özgürlük görüsü oldukça genis kapsamlidir: insan yalnizca özgür oldugu kadar özgürlüge mahkumdur da. Ayrica özgürlük dünyadan sorumlu olmanin ( yani dünyayi anlamiyla doldurmanin ) ötesine geçmektedir. Insan kendi hayatindan da tamamen sorumludur, sadece hareketlerinden degil, hareket etmedeki basarisizliklarindan da sorumludur ( Yalom, 1999: 350 ). Bu görüs özümsemesi zor ve sasirtici bir görüstür. Sanirim çogu savunma mekanizmalarini yikan bir görüs oldugu için çok gerçek ve sersemletici bir etkiye sahip. 

Latner’e ( 1986 ) göre farkinda olmak sorumlu olmaktir. Birey kendine ne oldugunun farkindaysa, bundan sorumlu olabilir. Ve bu sorumlulukla herseyine sahip çikabilir. Sahiplendikçe degisim inkar mekanizmasi olmadigindan dolayi daha kendiliginden bir sekilde gerçeklesebilir ( Acar, 2011: 38 ).

Psikoterapideki varolussal bakis açisi özgürlük ve sorumluluk kavramlarinin açilimi ile kaygi ve suçluluk kavramina da yeni ve olaganüstü bir boyut ekler. Insanin eylemlerinin sorumlulugunun tam olarak kabulü kaçis yollarini azaltarak suçluluk alanini genisletir. Kisi artik “öyle demek istemedim, elimde degildi” gibi bahanelere güvenemez ( Yalom,1999: 438 ). Varolussal suçluluk kisinin kendisine dair isledigi suça iliskin bir suçluluk duygusu olarak tanimlanabilir ve kisi bundan da sorumludur. Ayni sekilde bu sorumluluk ve özgürlük varolussal kaygiyi da beraberinde getirir. Insan kendine dair herseyin kendi özgürlügü, seçim ve sorumlulugunda oldugunu farkettiginde bir nevi referansini kaybetmis gibi hissedebilir ve bu bilgiyle ne yapacagina dair bir kaygi gelistirir. Bu kaygiyi birçok düsünür “asil-anksiyete” olarak tarif eder  ( Yalom, 1999: 351).  Çünkü bir çok seçim ve potansiyel riskler vardir. Bir nevi ezber bozar diyebiliriz. Bu kaygi ve suçlulugun gelistirici büyümeye hizmet eden bir yönü vardir. 

Sonuç olarak varolus felsefesi derin bir bakis açisidir, etkilerinin siirde, resimde, edebiyatta da rastlandigi genis bir akim. Gestalt terapisi bu bakis açisini uygulama alanina tasimaktadir. Resnick’e ( 1975 ) göre Gestalt terapisi ise operasyonel bir varolusçuluktur. 

 

?Bu bahçe, bu nemli toprak?

Bu yasemen kokusu

?Bu mehtapli gece?

Parildamakta devam edecek?

Ben basip gidince de

Çünkü o ben gelmeden?

Ben geldikten sonra da?

Bana bagli olmadan vardi

?Ve bende?

Bu aslin sureti çikti sadece

Nazim Hikmet